Title of Image

Özgür İrade Problemi Üzerine

Özgürlük nedir? İnsan hangi şartlar altında iken kendine özgür sayabilir ya da sayamaz? Bu gibi sorulara mutlak cevaplar aramak ya da mutlak bir cevap ortaya koyduğunu iddia etmek cüretkarca bir söylemdir zannımca. Çünkü insanoğlunun içerisinde yüzdüğü bir sanılgılar dünyası vardır ve buradan kurtulmaya muktedir olmak nadir rastlanan bireysel bir durumdur ve kişinin çabasıyla beraber algılayışına bağlıdır. Bu bağlamda özgürlüğe erişmenin bireysel bir tecrübeye dayalı olduğu söylenebilir. Yani özgürlüğe dair yazıp çizmelerin her daim ucu açık kalacak ve öznel nitelikte olacaktır. Öncelikle özgür iradeyi en genel hatlarıyla zorlama ve kısıtlama durumu olmaksızın kişinin kendi istenci doğrultusunda düşünme ve davranma durumu olarak tanımlayabiliriz. Fakat insanın hiçbir zaman özgür iradeye sahip olmadığını ve olamayacağını savunan belli bir kesim vardır ve bu kesimin içerisinde filozoflar ve bazı düşünce insanları da bulunur. Peki neden böyle düşünürler?

Bu noktada özgür iradeyi reddeden kesimin konuya yaklaşımı içsel ve dışsal zorunluluklar bağlamındadır. Örneğin Einstein benim gözümden dünya kitabında felsefi olarak insanın özgürlüğüne inanmadığını tüm davranışların dışsal baskılar ve içsel zorunluluklar sonucu ortaya çıktığını söyler. Mark Twain ise Einstein’dan pek farklı olmadan İnsan Nedir kitabında yaptığımız her davranışı yapabilecek potansiyelin doğuştan içimizde var olduğunu yaşadığımız durumların ise bunu açığa çıkarmada birer tetikleyici olduğu ve sonuç olarak biz de hali hazırda bulunan tohumların, dışsal tetikleyicilerle beslenip varlığını ortaya koymasından kişinin hiçbir etkisi olmadığını savunur ve bireysel özgürlüğe inanmaz.

Schopenhaur ise konuya daha karamsar ve kaderci yaklaşımı ile insanın doğuştan itibaren kaderinin mahkumu olduğunu ve bunu değiştirmesinin oldukça zor olduğunu dile getirir. Ek olarak ünlü fizikçi Steven Hawking’in aforizmalar kitabında insan için bilgisayar kavramını kullandığını belirtmek gerekir. Peki gerçekten bu böyle midir Steven Hawking in de dediği gibi insan bir bilgisayar mıdır? Dışarıdan gelen uyarıcılar ile etkileşiminin bir yansıması mıdır insan ?

Bu konuya bir de spritüal bir açıdan bakalım. Bu noktada spritüal kesimin yaklaşımı bir yandan materyalist ve insanı makine gibi tanımlayan kişilere benzer iken bir noktada ayrışırlar , tabii spritüal kesim de kendi içinde farklı görüş çatılarına sahiptir benim bahsedeceğim kesim bu konuya farklı bakış açısı kazandıracak bir kesim. Bazı spritüal alimlere göre insan doğduğunda aslında hayatının en genel hatlarıyla şeması oluşur yani anne babanızın size aktardığı genler içerisinde yüzyıllarca süre gelmiş kalıcı özellikler barındırır. Onun yanında doğduğun coğrafyanın kültürü ve 0-2 yaşına kadar nesneleri tanımlama şeklin birçok yönüyle senin dünyaya karşı bakışını ve karakterini etkiler. Bu Freud’un çokça dile getirdiği çocukluğun gelecek ve karakter üzerindeki etkisi ile psikanalizde detaylıca incelenir. İşin özü bazı spritüal alimler bu noktaya kadar olanları kişiliği oluşturan ve gayri irade gerçekleşen durumlar olduğunu kabul ederler ama sonrasında ayrışırlar.

 İnsanı, içine yerleşmiş kalıtsal özellikleri yansıtan ve dış şartlara karşı tepki veren edilgen varlık haline indirgemeye çalışan davranışçı psikolojiye karşı durarak insanı insan yapan öz bilinç üzerinde dururlar.

İnsan yalnızca ne yaptığının değil neden yaptığının da bilincinde olan bir canlı formudur ki bizi diğer canlılardan ayıran temel taş budur. Öz bilinç burada devreye girer ve kişi karakterini o ana dek şekillendirmiş sınırları fark etme gücüne sahip olur . Bu noktadan sonra o sınırlar üzerinde egemen olmaya başlayabilir ve kendini yeniden şekillendirebilir. Özgürlük burada başlar, kişi sınırlarını fark ettiği an bu sınırları aşabilir ve irade dediğimiz kavramı açığa çıkarır. İradeyi kendini kontrol edip davranışlarını öz bilinçle belirleme olarak görürsek özgürlük ile ne denli bağlantılı olduğunu fark ederiz. İrade, özgürlüktür ve sahip olması oldukça zordur o nedenledir ki birçok insan, insanı edilgen hale indirgeyen davranışçı psikolojiyi onaylar bir yaşayışa sahiptir bu da bu düşüncenin yayılımı ve kabulüne zemin oluşturur. Buna karşıt olan kesim yalnız spritüaller değil birçok bilim insanı ve psikologlar da öz bilinç ve iradenin gücünün farkındadır. Örneğin hümanist psikolojiye göre insan çocukluk yıllarının ve doğduğu ortamın öğretileri arasında kalmış pasif bir varlık değildir aksine iradesi ile bunları aşmaya muktedir bir varlıktır.

İnsanın özgürlüğüne giden yol iradesini terbiye etmekten geçer. İrade kendine sahip olabilmektir. Örneğin yanlış bir davranışı gerçekleştirmek için içimizde büyük bir istek duyuyorsak (içsel zorunluluk) ve o an için ortamımız bu yanlış davranışı gerçekleştirmeye oldukça müsaitse (dışsal zorunluluk) karşımıza iki seçenek çıkacaktır birincisi hiçbir bilinç ve irade göstermeden zorunlulukların esiri haline düşmek, ikincisi ise insan olduğunun hayvandan bir farkının olması gerektiğinin bilinciyle aklını ve iradeni devreye koymaktır.

Öz bilinç dediğimiz şey aslında günlük hayat içerisinde çok nadir kendini gösteren bir durumdur, bir çok insan için bilinçli hareket anları çok dardır çünkü kişi iradesini kullanarak hareket etme konusunda gelişmemiştir fakat gelişebilecek potansiyeli de içinde taşır.

İşin özü Epiktetos’un “insanın kendi iradesine karşı çıkarak gidebileceği her yer onun gerçek hapishanesidir” sözünden yola çıkarak insanın iradesinin ışığı altında ilerlediği yollarsa onun gerçek özgürlüğüdür diyebiliriz.






;


Neden Sanat?

Sanat bireyselliğin bilinen en yoğun halidir.

Tüm insanlığın evrensel dili, ortak paydasıdır.


Kişinin duygularını en iyi ifade ediş alanıdır.

İnsanı Picasso' nun deyimiyle günlük yaşamın kirinden arındıran saf bir varoluşdur.

Sanat üreticiliğin en estetik oluşumudur.

Hayal gücünün sınırsızlığında dolaşmaktırr.
Loading...