Title of Image

Nietzsche'yi Anlamak

Şüphesiz aynı noktalardan bakılması ve anlaması en zor olan filozoflardan biridir Nietzsche. Kimine göre deli kimine göre dâhidir. Peki onu bu iki karşıt kavram ile beraber anmamızın temel gerekçesi ne olabilir? İşte bu günümüze kadar tartışılagelmiş bir konudur.

Nietzsche’ yi günümüze taşıyan kendi deyimiyle her şeyi borçlu olduğunu söylediği bir hastalığı vardı. Bu hastalık onu hassas bir sinir sistemine sahip olmasına karşın durmaksızın çevresiyle kendisini gözlemlemeye iten baskıcı bir diktatördü…

Nietzsche’ nin insanlarda ve yaşadığı toplumda bulduğu, görmezden gelinen yanlışları dahice değerlendirmesi ekseriyetle hastalığının eserleriydi.

Nietzsche garip bir çelişki içerisindeydi. Olanca düşünmenin ona yaşattığı zihin yüceliği ve vardığı noktalardaki aydınlığın göz kamaştıran hali onu bu duygu durumuna aşık ederken durmaksızın zihnini eşelemesi ve yeni fikirlerin doğum sancısını çekmesi onu bitap düşürürdü.

Çelişki, tam su yüzüne çıktım dediği an onu acımasız bir el gibi dibe çekerdi. Nietzsche bunu yatsımazdı , çünkü en güzel incilerin suyun derinliklerinde olduğu gibi en hakiki düşüncelerin de zihnin tenhalarında olduğunu bilirdi. Onu bu çelişkili yaşama iten işte bu sahici tutkusuydu.

Nietzsche için mutlak gerçeklik kimsenin sahip olabileceği bir şey değildi bu yalnız uğruna arzuyla yanarak kendini yaşamın meçhulüne atan bir zihnin, arayış süreci olabilirdi. Onun için hakikat, ne çok şeye vakıf olursa olsun, hiç birine sadık kalmadan onlardan alacağını alarak , ardından daha güçlü bir şekilde derinlere dalmaktı. “İnsan kendini bulduğunda , zaman zaman yitirmeyide denemeli, kendini tekrar bulmak için“ sözü buna bir örnektir. Bu yetinmeme hali Nietzsche yi Nietzsche yapan yegane şeylerden biridir...

 Nietzsche çoğu filozof gibi belli yaşam öğretileri oluşturarak o ölçülerde yaşamamıştı. Nietzsche ölçüsüzdü. Hiç bir kalıba sığmayan anarşist bir ruhu vardı ve bu kural tanımaz ruhu gittikçe onu yalnızlığa bürümüştü. “İnsanların arasında yaşamayı hayvanların arasında yaşamaktan daha tehlikeli” bulduğunu dile getirmiştir. Yalnız kendi gölgesiyle kalmaya öyle alışmıştı ki artık istese de bundan kaçamaz hale gelmiştir. Ama o tüm bunlara karşın kendi deyimiyle “üst insana (übermensch) ulaşmayı” , zihninin kıyılarında tehlikeli ve ürpertici gezilere çıkmayı bırakmamış, bunların bir avcısı olmuş, varlığının sınırlarında yaşamıştır...

Nietzsche dikenli yollarda yalın ayak duyduğu acıdan beslenerek ilerlemişti . Özgün ve yaratıcı ruhun kendi ifadesiyle “Acıda ve yalnızlıkta saklı” olduğu düşüncesindeydi.Duyduğu bu acıysa onun en yüce tarafından bize yansıyan gerçekliğiydi…

“İnsan ağaca benzer, ne kadar yükseğe ve ışığa çıkmak isterse , o kadar kök salar derinlere” sözü hayatı boyunca hükmünü korumuş ve bu gök sevdası onun derinlerde kaybolmasına neden olmuştur. Bu noktadan sonra dahilik ve delilik arasındaki ince çizgi onun için algılanamaz bir hal almıştır…

Nietzsche nin zorlu ve miskinlikten olanca uzak yaşamı onu günümüzde hala üzerine satırlar yazılan güçlü bir ruh olarak tanımlamamızı sağlamıştır. Nietzsche ise kendini söyle tanımlamıştır “Halbuki ben sadece zihin ve beden değilim , tam aksine üçüncü bir şeyim. Ben bütünüyle ızdırap çekiyorum ve bütünün ızdırabını çekiyorum…”

Bizim de Nietzsche'yi anlamamız için belki de zihin ve bedenden başka üçüncü bir şeye ihtiyacımız vardır…

Belki de hiç anlayamayacağızdır…

 

 






;


Neden Sanat?

Sanat bireyselliğin bilinen en yoğun halidir.

Tüm insanlığın evrensel dili, ortak paydasıdır.


Kişinin duygularını en iyi ifade ediş alanıdır.

İnsanı Picasso' nun deyimiyle günlük yaşamın kirinden arındıran saf bir varoluşdur.

Sanat üreticiliğin en estetik oluşumudur.

Hayal gücünün sınırsızlığında dolaşmaktırr.
Loading...