Title of Image

Filozoflar ve Piyonlar

İnsanlık tarihine baktığımız zaman düşünürlerin, filozofların , sanatçıların yani kendi zihni ile düşünüp; değer yargılarını, akıllarını kullanarak deney ve gözlemleri sonucunda oluşturan kişilere baktığımızda hepsi aynı sorun etrafında toplanıyor. İnsanın düşünmekten kaçıyor oluşu... Öncelikle şunun bilincinde olmalıyız ki  düşünmek ve fark etmek farklı olgulardır. Aslında insanlar düşünmekten değil, fark etmekten kaçarlar . Bir şeylerin bilincinde olmanın getirdiği sorumluluk ve yükten kaçarlar.

Gariptir ki insanların bir çoğu bedenlerini günde 8-10 saat ayakta tutarak yorarlarken, yarım saatlerini derin düşünmeye ayırmaktan ve zihinlerini yormaktan kaçınırlar. Çünkü düşünme ve fark etme eylemi çoğu fiziki eyleme nazaran çok daha büyük bir ağırlık yapar insan üzerinde. Bu da çoğu insanın zihinsel açıdan başkalarına tâbi olarak hayatlarını idame ettirmeleri sonucunu doğurur.

Kişi kendi aklını kullanmaktan feragat ettikten sonra birilerinin piyonu olarak yaşayacak ve hayvani tabiatın esiri olacak olması ise kaçınılmazdır. Bu piyonlar birbirlerine tâbi olup öz bilinçten yoksun bir halde, cehaletin bayrağı altında  kalabalık gruplar oluştururlar ve hakimiyeti ele geçirirler. Bununla beraber o dönemin düşünürleri elbette ki bunu fark edecektir. Düşünürler için bilinçli yaşamak ne kadar zor olsa da, bilginin ıstırabını her daim cehaletin mutluluğuna tercih etmişlerdir. Çünkü o insanlar hem kendileriyle hem de çevreleriyle yüzleşebilen insanlardı . Acı gerçeği tatlı yalana tercih eden korkusuz kimselerdi. Teşkilatlanmış cehalete karşı gerçeği tercih ederlerdi.

Onlar insanı anlamak için indikleri derinliklerin karanlığından, yalnızlığın çaresizliğinden korkmazlardı. Kendilerini cesurca bu derin sulara bırakırlardı. O sulara güvenirlerdi. Çünkü o sular, filozoflar ve düşünen kimseler için hakikatten taşan sulardı. Ne kadar derinlere inerlerse o ölçüde yükselirlerdi, hayatı ve yaşadığımız dünyayı gittikçe daha çok anlamlandırırlardı. Kendilerini aşağılara çekip birer piyon yerine koymaya çalışanlarla inat gerçeğin peşinden giderlerdi. Ve onların bu gözü pek maceraları bir çok insanı aydınlatıp, ilham vermiştir. Yükselmeye yeltenen kişilere birer halat ve güç kaynağı olmuştur.

Bu dünyanın en ağır yükünü de düşünürler üstlenmiştir. Varlığın derinlerine inerek yaşamanın ıstırabını da  onlar çekmiştir. Pek çok zaman yalnızlık ve tükenmişlik çökmüştür kapılarına ama onlar yine de bu davetsiz misafirleri kucaklayarak ilerlemişlerdir. Bu ne kadar acı verici olsa da filozoflar bu acıyı bir mürekkep olarak kullanıp insanlığı yazılarıyla aydınlatmaya çalışmışlardır.  Bu yolda pek çok şey feda etmeleri gerektiyse de bir çoğu geri durmamış kendilerini başkalarına ışık olmak adına seve seve harcamışlardır. Düşünmek ve aydınlatmak bir aşk olmuştur artık ...

Bu anlatılardan sonra “mutlu yaşamak adına cehaletin sağlam bayrağı altındaki piyonlar mı yoksa büyük ordularla donanmış cehaletin karşına dikilen filozoflar mı” daha güçlüdür?

 Bir dönem sığ düşüncelerle insanları kendisine bağlamaya çalışan bir yönetici mi yoksa özgür düşünceleriyle başkalarına ışık olmuş ve de olmaya devam edecek olan bir düşünür mü daha ölümsüzdür?

Şimdi soru sorma vakti, zihnimizin köreltilmesine, ruhumuzun ele geçirilmesine izin vermeme vakti. Kanın bedenleri sardığı gibi insanlığı saran cehalete savaş açma vakti.

Şimdi gözleri bağlanamamış insanların zafer çığlıklarını duyma vakti...






;


Neden Sanat?

Sanat bireyselliğin bilinen en yoğun halidir.

Tüm insanlığın evrensel dili, ortak paydasıdır.


Kişinin duygularını en iyi ifade ediş alanıdır.

İnsanı Picasso' nun deyimiyle günlük yaşamın kirinden arındıran saf bir varoluşdur.

Sanat üreticiliğin en estetik oluşumudur.

Hayal gücünün sınırsızlığında dolaşmaktırr.
Loading...